Test Kitlerinin Düşündürdükleri
- BARIŞ TOLGA DEMİRCİGİL
- 26 May 2020
- 3 dakikada okunur
Hava yine kapalı. İçimde önümü görememenin sıkıntısı ile yeni bir güne başlıyorum. Yeni gün ile beraber kafamda dönüp duran şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Corona Virüs salgını başladığından bu yana aklımda sürekli "hayat denilen kavgaya girdik; çelik adımlarla yürüyoruz" diye söze başlayan şarkı var. Bu yeni tip virüsün bizlerle kavgasında attığı çelik adımlardan dolayı sanırım. Türkiye Komünist Partisi'nin YouTube kanalında bulabilirsiniz şarkıyı. Güzel bir yorumdur.
Komünistlere büyük saygı duysam da kendimi bildim bileli -arada ufak tefek yalpalamalar ile beraber- kemalist oldum ben. Mustafa Kemal'in bağrından kopup geldigi İttihat ve Terakki'nin Fedai geleneğini takip ederim. Resneli Niyazi'ye hayranım.
Sanırım ondan; kolunda serumla hastayken bile halkı için kendisini feda eden İranlı doktor Şirin Ruhani'ye olan saygım. Yine ondan kendi sağlıklarını, ailelerini hiçe sayarak ön saflarda çelik adımlarla kavga eden sağlık çalışanlarına olan duygusal yaklaşımım. Her akşam saat dokuzda evlerden yükselen alkışlar da fedaileri kutsayan alkışlar belki de.
Pandemi, sadece Corona Virüs ile İnsanlığın değil, bireysel çıkar ile İnsancıllığın da kavgası. Aydınlanma Çağı'nda kardeş olan Liberalizm ile Hümanizm, kapitalizmin emperyalist aşamaya geçmesiyle birlikte düşman kardeş oldular. Bireysel çıkar toplum birlikteliğinin önüne geçti. Bugün Pandemi'de kamucu yaklaşımı öne çıkaranların başarılarını konuşurken, bireyciliği öne çıkaran yaklaşımların çaresizliğini tecrübe ediyoruz. New York'un Belediye Başkanı 7 dolarlık maske fiyatından şikayet ediyor. Aynı ülkede genç bir adam sigortası olmadığı için enfeksiyondan dolayı ölüyor. Bu örnekler bireyci yaklaşımdan kaçışı dayatıyor.
Meslek Örgütleri, sendikalar, kooperatifler, yardımlaşma sandıkları da bu bağlamda değerlendirmeli, kamucu yaklaşımın birer enstrümanı olarak görülmeli diye düşünüyorum. İlaç Tekelleri'ne karşı biz eczacılar bugüne kadar ayakta kalabildiysek bunu örgütlü yapımıza borçluyuz. Gördüğümüz tüm yanlışları eleştirirken, bugüne kadar ölçülü davrandıysak örgütlü yapımıza zarar gelmesini istemediğimiz içindir. Aynı ölçülü davranışı örgüt yöneticileri de göstermek zorunda değil mi?
Gelelim şu Covid-19 ölçümünü yapan hızlı kitlerin ticareti meselesine. Salgın başladığından beri el dezenfektanını, onun ham maddesi olan alkolü, hem hastalarımız hem de kendimiz için maskeyi ya bulamadık ya da fahiş fiyattan bulabildik. Bunları satarken kimimizi Maliye'ye şikayet ettiler; ceza yedik. Hem biz hem çalışanlarımız fedaice ön saflarda ailelerimizden uzak durma pahasına mücadele ettik; etmeye de devam edeceğiz. Örgütünün adını bile doğru düzgün söyleyemeyen Türk Eczacıları Birliği Başkanı'nın da söylediği gibi maalesef meslek örgütümüz süreci iyi okuyamamış; bizleri maske ve diğer sarf malzemelerini stok yapanlara karşı koruyamamıştır. Bütün bunların üzerine bir de Bulaş Riskini artıracak 'testlerin eczanelerde yapılması' fikrini gündeme getirmiş; gelen tepkileri de hiçe sayarak T.V.' de dile getirdiği önerisini örgütün web sitesinde yayınlamıştır. İzmir Eczacı Odası Başkanı bireysel sosyal medya hesabında, İstanbul Eczacı Odası ise kurumunun web sitesinde anında bu öneriye karşı olduklarını ifade eden bildirilerini yayınlamışlardır. Ankara Eczacı Odası Yönetimi ise bu konuda üyesinin sağlığını koruyacak bir reaksiyon göstermek yerine bu kitlerin ticareti ile gündeme gelmiştir.
Şimdi bu kitlerin ticareti kanuna aykırıdır veya değildir; ben bu konuyu bilemem. Hiç bir meslektaşımı kanuna aykırı davranış ile suçlayamam. Bireysel olarak şunu soyleyebilirim; bu olay vicdanları rahatsız etmiştir. Şöyle ki;
Eczacının, gerekli ekipmanı bulamazken veya fahiş fiyatla bulup tedariğini de yüksek fiyattan yaparken; bulaş riski ile karşı karşıya iken; T.V.'lerde tezgah altından Hidroksiklorokin Sülfat satışı ile itham edilirken; Maliye'ye şikayet edilip ceza öderken; Meslek Odası yöneticilerinin önceliğinin kit ticareti olduğunu görmesi, vicdanını rahatsız ediyor. Bunun tartışılacak bir yanı yoktur kimse kusura bakmasın.
Benim bu arkadaşlara önerim şu ki; aynaya baktığınızda kendinize ben meslek odası aracılığıyla temsil ettiğim üyenin ihtiyacını mı önemsiyorum yoksa kendi firmamın ürününün ticaretini mi?
Birey mi Kamu mu?
Bu sorunun yanıtını doğru şekilde cevaplayabiliyorsa eğer yöneticiliği bırakmasınlar; devam etsinler.
Aksi takdirde; hem örgütümüzün hem de temsil etme iddiasındaki meslektaşlarımızın yara almaması için görevi bıraksınlar.
Comentarios