top of page

BARIŞ TOLGA DEMİRCİGİL

Ara
  • Yazarın fotoğrafıBARIŞ TOLGA DEMİRCİGİL

Ankara Eczacı Odası 2021 Yılı Seçimli Olağan Genel Kurul Konuşması

Değerli meslektaşlarım!..


Seçimli Olağan Genel Kurul bu sene hem Dünya'nın hem de Türkiye'nin ekonomik ve toplumsal düzeninde çok büyük değişikliklere neden olan eylemlerin yıldönümüne denk geldi. Bugün 11 Eylül. Ben özellikle 12 Eylül'de yapılan askeri darbe ile ilgili kısaca bir çift söz söyleyip konuyu Ankara Eczacı Odası seçimine bağlayacağım.


Takdir edersiniz bana ayrılan bu kısa süre içerisinde bazı konuları ayrıntılı bir şekilde anlatma şansına sahip değilim. Kabaca söylemek gerekirse 12 Eylül'de yapılan darbenin kapalı Türkiye ekonomisini Küresel Sermaye'ye açmaya yönelik olarak yapıldığını düşünüyorum. Dikkat ederseniz darbe, Küresel Sermaye'ye sorun çıkarabilecek örgütlü yapıları hedef almış gerek sağ gerekse sol cenahtan siyasi partiler, sendikalar, meslek örgütleri, dernekler vs ya kapatılmış ya da işlevsiz hâle getirilmişlerdir. Amaç ürettiğinden daha fazla tüketen bir toplum yaratmak olmuştur. 2000'li yıllara geldiğimizde toplumun tüketim toplumu haline gelme sürecinin ivmelenerek hızlandığını tecrübe ettik. Sonuç; senede 200 milyar dolar dış borç ödemek zorunda kalan bir ekonomik yapıya sahip Türkiye.


Kuşkusuz sözünü ettiğim bu sürecin ilaç ve eczacılık alanına yansımaları da oldu. Geçmişte ilaç perakendeciliğinin yanında, küçük laboratuvarını kullanarak bazı ilaçları üreten eczacı ve eczane modeli terk edilmiş; işin ilaç perakendeciliği kısmı daha ağır basmaya başlamıştır. Son günlerde de üretimine herhangi bir katkı sunamadığımiz ürünlerin danışmanı kimliği ile ön plana çıkan, çıkmak zorunda olan bir eczacı modeli var ülkemizde. Biz istesek de istemesek de tüketim toplumunun taleplerine bağlı olarak konumunu belirlemeye çalışan bir eczacı ve eczane modeli oluşuyor…


Ancak yukarıda sözünü etmeye çalıştığım ekonomik model sürdürülebilir olmaktan uzaktır. Zaten bu konuda da farkındalığın artması ile birlikte tersine bir yönelim olduğunu; Türkiye'nin cılız da olsa üretim ekonomisine doğru yol alması için bir takım adımların atıldığını görüyoruz. Aynı şekilde biz eczacılar da benzer adımları atmalıyız.


Hal-i hazırda yaklaşık 28.000 toplum eczacısı ile ilaç perakendeciliği alanında oldukça kuvvetliyiz. Ancak bu alanda kuvvetli olmamız yeterli değil. İlacı eczacıdan ayırmaya yönelik adımlara daha kuvvetli bir şekilde karşı durabilmemiz için bizim ilaç dağıtımında ve özellikle de ilaç üretiminde yer alıp payımızı artıracak bir stratejiye ihtiyacımız var. Kooperatifler eliyle dağıtım alanındaki yaklaşık yüzde yirmi olan payımızı daha yukarılara taşırken, ilaç üretiminde yer almak için yeni bir model üzerinde düşünmeye ve tartışmaya açmaya ihtiyacımız var. Türk Eczacıları Birliği Vakfına ait iştirakler, yine bu iştiraklere ait ekonomik kaynaklar, yetişmiş iyi eğitimli insan gücü, bilgi birikimi, üniversiteler... Elimizde her türlü kaynak var. Tek bir eksiğimiz var; o da yeni bir Türk Eczacıları Birliği yapısı. Yani yeni döneme-üretim ekonomisine- uygun bir yönetim anlayışına ihtiyacımız var. Bu nedenle 14 yıldır değişmeyen, eczacılığın sorunlarını doğru tespit edemeyen; dolayısıyla doğru meslek politikalarını belirleyemeyen; ısı-nem cihazı, e-tabela, eczane tabelaları gibi makyajlar ile ilgilenen, pandemide eczacıyı tek başına bırakan Erdoğan Çolak Başkanlığındaki Türk Eczacıları Birliği'nin yapısının değişmesi elzemdir. Doğal olarak bu yapının en büyük destekçisi, bu yapı içerisinde İkinci Başkanlık düzeyinde temsilci bulunduran hal-i hazırdaki Ankara Eczacı Odası yönetiminin de değişmesi hem Ankara hem de Türkiye eczacısı için bir gerekliliktir.


Ankara Eczacı Odası'nın şu anki yönetimin neden değişmesi gerektiğini, neden yeni döneme uygun olmadığını, eczacının ihtiyacı olan gerçek değişimi neden gerçekleştiremeyeceğini müsaadenizle nedenleri ile açıklamaya çalışacağım.


Sayın meslektaşlarım!. Siyaset –gerek ülke siyaseti gerekse meslek siyaseti- erk elde etmek için yapılır. Yani karar alma yetkisini ele almak amacıyla yapılır. Oluşturduğunuz yapı tek başına bu gücü elde edebilir ise ne âlâ; elde edemez ise ittifaklar eliyle karar alma yetkisini elde etmeye çalışırsınız siyaset yaparken. İttifak yaparken de genel olarak iki farklı eğilim ortaya çıkar. Birincisi; ittifak yaptığınız yapı ile ortak amaçları belirler ve o amaçları yerine getirmek üzere yola çıkarsınız. Bu yolu seçerseniz katılımcılık-çoğulculuk sağlarsınız. Zaten karar alma yetkisini elde etmenizdeki amaç dayandığınız tabanın çıkarlarını korumak ise çoğulcu bir yapı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Ancak amaç bu yetkiyi bireysel çıkarlarınız, mesela sahip olduğunuz şirketlerin çıkarları için kullanmaksa o zaman prensibiniz 'dostunu yakın tut; rakibini daha yakın' sözüne uygun olacak şekilde gerçekleşir. Yani sizin aşırıya kaçan yönelimlerinizi törpüleyecek, yanlış yola saparken sizin elinizden tutup ‘’dur bakalım!. Ne yapıyorsun?’’ diyebilecek rakibinizi kontrol altında tutmaktan söz ediyorum.


Eczacılıkta Değişim Platformu'nun 2019 yılında seçime girerken yaptığı ittifak yapısı bana kalırsa tam da bu prensibe uygun olarak şekillendirilmiştir. Bunu neden söylüyorum? Seçimi kazandıktan sadece iki ay sonra hiç bir gerekçe göstermeden Ankara Eczacı Odası Genel Sekreteri olarak görev verdiğiniz sayın meslektaşımın bu görevine son verdiniz. Çünkü elde ettiğiniz yetkiyi paylaşmak istemediniz. Çünkü birazdan örneklerini vereceğim ilerleyen dönemde attığınız adımlarda size engeller çıkarabilecek yapının-çağdaş eczacıların- temsilcisini pasifize etmek istediniz. Bu nedenle de katılımcıların affına sığınarak bu ifadeyi kullanıyorum açıkça bir darbe ile bunu yaptınız. Yönetime gelir gelmez sıralı dağıtımda alınan hizmet bedeli payını sıfırlama sözünü vermiştiniz yaa!. Onun yerine ittifak yaptığınız yapının temsilcisinin görevine son vererek ittifak yaptığınız çağdaş eczacıların temsilcisini pasifize ederek bu yapının gücünü sıfırlamayı tercih ettiniz. Siyasi etik açısından sınıfta kaldınız…


Zaman ilerledi. Tüm Dünya’yı ve dolayısı ile Türkiye’yi etkileyen bir pandemi ile karşı karşıya kaldık. Ne yapacağımızı bilmez bir halde kendi kendimize tedbirler almaya çalıştık. Maske ve dezanfektan bulmaya çalıştık. Fiyatları kontrol edemedik. Fahiş fiyatlar ile maske ve sarf malzemeleri sattığımız gerekçesi ile bazı meslektaşlarımız ceza yedi. Bu cezayı veren reklam kurulunda şu anda ittifak halinde olduğunuz Erdoğan Çolak’ın da imzası vardı. Sesinizi çıkarmadınız. Pandemide ne yapacağını bilemeyen, maske ve dezanfektanlara fahiş fiyatlar ödeyerek ulaşan halk bizleri suçlarken, ittifak halinde olduğuz Sayın Erdoğan Çolak ‘’covid-19 testlerinin eczanelerde yapılabileceği’’ önerisi ile gelirken Test kiti ticareti ile gündeme gelip kamuoyunda oluşan olumsuz eczacı algısına çok güzel bir katkıda bulundunuz.


Zaman ilerledi. Gıda Takviyeleri pazarı ve bu ürünler ile ilgili reklam pazarı büyüdü. İştahları kabarttı. Perakende market zincirlerinde stantlar kuruldu. Siz sadece ittifak halinde olduğunuz Erdoğan Çolak ile beraber seyrettiniz. İnternet satışları patladı. Seyrettiniz. Yetmedi sayın Başkan bu ürünlerin reklamının yapılmasının mevzuata uygun olmasını bir eczacı örgütünün yöneticisi olarak tabanının çıkarları adına dert etmedi; bu konuyu tartışmaya açmak yerine ortağı olduğu firmanın ürettiği ürün bir magazin programına sponsor oldu. Buyrun cenaze namazına.


Daha sayacağım çok örnek var. Oda’da personel sayısını azaltarak hem çalışma barışına hem de kurumsal hafızaya verdiğiniz zararlar; nöbet ve sıralı dağıtım sistemine verdiğiniz zararlar. Saymakla bitmez ancak bana ayrılan bu kısa sürede ancak bu kadarını anlatabiliyorum.


Son söz; üreten bir eczacı modelini gerçekleştirmek için tüm eczacıları birleştirecek bir yapıdır Süleyman Güneş liderliğindeki Birleşik Eczacılar Grubu. Kendi bireysel çıkarları için değil; tüm eczacı tabanının soruları için meslek siyaseti üreten bir yapıdır Süleyman Güneş liderliğindeki Birleşik Eczacılar. Gerçek değişimi başlatmak için ben Birleşik Eczacılar Grubu’nda çalışacağım. Tüm Ankara EczacıOdası üyesi meslektaşlarımı da bu yapıya destek vermeye çağırıyorum.


Hepinize saygılar sunuyorum…


86 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Hoşçakal On Numara...

İki futbolcu tipi akılda kalmıştır hep. Yüreği ile oynayan, bir de bileği ile oynayan. Diğerleri maalesef tarih sayfalarının pusları arasında yer bulabilirler kendilerine. Yüreğiyle oynayan futbolcu y

bottom of page