Açılın!. Ben Eczacıyım...
- BARIŞ TOLGA DEMİRCİGİL
- 28 Mar 2018
- 3 dakikada okunur
Havalimanındayım. Uçak yine bir saat geç kalkacak. Geyik yapacak da kimse yok etrafta. Bir şeyler yazayım bari. Boş duranı kimse sevmez netekim...
Bundan yıllar önce Hatay'a ziyaretimiz olmuştu. Gidiş-geliş uçak ile. Giderken problem yoktu da, dönerken beraber yolculuk yaptığımız ekipten bir iki kişi ile aramda problem olmuştu. Ulenn!.. Gençken bile aksi mi aksi bir adammışım. İhtiyarlığım nasıl olacak kim bilir? Neyse konumuz bu değil. Bu konuyu hatırlatın üzerinde ayrıca durmak istiyorum.
Ne diyordum? Dönerken uçak planlanan saatten bir saat kadar geç hareket etti. Ben koridor tarafında oturuyordum. Benim bir sıra önümde cam kenarında böyle kara ama kuru olmayan; tam tersine etli butlu, uzun boylu bir adam oturuyordu. Adamın suratında inanılmaz ciddi bir ifade vardı. Atom Mühendisi gibi bir görüntüsü vardı herifin. Soğuk Füzyon Deneyi'ne geç kalmış ve bundan kabin personelini sorumlu tutan bakışlar fırlatıyordu. Pozitron lan bu! Boru mu? Belki de adam yaşamın sırrını keşfedecekti. Oysa sorumsuz kabin ekibi çay ve kek servisinden sonra landing position’a geçip hayatlarının geri kalanını boşa geçirecekti.
Kafamdaki deli düşüncelerden kurtulmak isterken kara ancak etli butlu ve ciddi bakışlı adam kabin ekibinden birini uygun bir yerde kıstırdı. ''Uçağın neden bir saattir kalkmadığını, yurt dışında olsa bilmem kaç euro ceza ödemeleri gerekeceğini, kendisinin bir cerrah olduğunu, belki de yarın çok önemli bir ameliyata gireceğini, yeterince dinlenmez ise hastasının göğüs kafesi yerine totosunu belki de yanlışlıkla keseceğini, kabin ekibinin bunun sorumluluğunu alıp-alamayacağını'' filan sordu. Bu sorulara muhatap olan kabin personeli kadar biz de sürklase olmuştuk. Arka koltuktan ''Fuck off lan; adam haklı beyler'' şeklinde düşünce baloncukları içerisinde sözcükler koridora doğru yayılıyordu. Durum gittikçe karmaşık bir hal alıyordu.
Ben ise adamın atarlanmasına gıcık olduğum kadar hayranlıkla da bakıyordum kendisine. ''Şu anda cerrah olmak vardı anasını satiiim'' şeklinde düşünüyordum. ''Ne vardı eczacı olacak? Ne deseydim? ''Yarın saat 08:00'de eczanemi açmam gerekiyor. Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz haa ''. Hayır!. Hiç karizmatik değildi. Ulenn!. Üniversite sınavında beş-on tane daha matematik neti niye yapmadım sanki. Keşke ''annemim okunmuş pirinçlerinden bir-iki adet daha yutsaydım o sabah'' dedim kendi kendime. Ne çare. Kader..
Kimse mesleğimi küçümsediğimi filan sanmasın aman haa!. Yok öyle bir şey. Ben mesleğimi seviyorum. Sadece böyle atarlanamıyorsun uçak da filan yaa. Ona hayıflanıyorum.
Nasıl hayıflanmayayım? Alın size bir başka örnek. Aynen yaşanmıştır. Bir gram abartı yoktur.
1997. Mezun olduğum sene. Aşağı Ayrancı'da Metin Eczanesi'nde çalışıyorum. On beş gün içerisinde reçetede yazılan ilaçları okuyabilme, bir ay içerisinde yazılan ilaçları bulabilme ve bir buçuk ay içerisinde de hastalara tarif edebilme yetisine erişmiştim. O günlerde Ankara'da askerliğini yapan bir arkadaşımın AOÇ'deki köfteciler tarafından hoşaf edildiğini, kendisinin GATA'da istirahat halinde olduğunu öğrendim. Eczacı Metin Bey'in eşi İlhan Hanım GATA'da görevliydi. Bana yardımcı olabileceğini söylemişti arkadaşımın ziyareti için. Sözleştik. GATA'nin girişine gittim İlhan Hanım'ı bekliyorum beni içeri soksun ben de arkadaşımın hoşafa dönen suratını göreyim diye. Kapıda beklerken ilaç yazdırmaya gelen bir vatandaş fenalaştı. Hemen başına bir iki kişi toplandı. Ben gayet sakindim. Bir Atom Mühendisi gibi. O kara ama kuru olmayan, etli butlu, ciddi bakışlı cerrah gibiydim. Kendimden emindim. Adamın elinde karnesini gördüm. Kendi kendime ''kullandığı ilaçlara bakarsam adamın kalp hastası olup olmadığını anlayabilirim'' dedim.
Veee!..O tarihi sözü söyledim.
''DURUN!. BEN ECZACIYIM''
Kalabalık şaşkındı ama kimse açılmamıştı benim hastaya yaklaşmam için. Bir terslik vardı. Kitlenin üzerinde istediğim etkiyi yaratamamıştım. Sonra yutkunarak ve gayet kısık bir sesle
''İlaçlara bir bakalım. Ne rahatsızlığı varmış adamın'' dedim.
Yerde yatan adama doğru yaklaşırken ''keşke annemin okunmuş pirinçlerinden bir iki adet daha fazla yutsaydım'' diye düşünmüştüm. Ne çare. Kader...
Neyse!..Uçak kalkıyor. Bana hayırlı yolculuklar. Siz de kalın sağlıcakla...

Comments